20.08.2009
13.08.2009
12.08.2009
11.08.2009
11.05.2009
7.05.2009
Bir Deli
Üniversiteden sonra koptu bütün ilişkimiz. Geçenlerde ortak bir arkadaşımız sayesinde Tersmeditasyon adında bir blog yazdığını öğrendim. Bunca zamandır bu blogdan bihaber olmama da çok üzüldüm. Zeki bir adam blog yazdı mı okuması daha başka bir keyifli oluyor.
2.05.2009
Jiklet Takvimi
Blog'a eklenen hemen her tasarım beni çok heyecanlandırıyor ama özellikle buldukları ve ekledikleri takvimler harika. Bence "Takvim" başlı başına bir kategori olmalı bu blogda, şunlara baksanıza harika değil miler?
Bu çikolatalar günün bir an önce bitmesini istemek için yeni bir sebep.
Baloncukları patlatmayı sevmeyen var mı?
En çok bu kibritleri sevdim...
25.04.2009
11.04.2009
2.04.2009
Gözden Geçirme - Sinemalardan
Yakın zamanda tasarımda bir takım değişiklikler yapmışlar. Daha önceden nasıldı bilmiyorum onun için bu hali daha iyi daha kötü birşey diyemeyeceğim.
Ancak postlara yorum ekleme alanında bir sorun var. Yorum ekleyebilmem için bir form doldurmam gerekiyor (bu da zaten standart ad/soyad, e-posta adresi... doldurumlasını isteyen formcuk). Belli alanların doldurulması zorunluluğu var (hemen hepsinde olduğu gibi).
Bu doldurulması zorunlu alanlar genellikle küçük bir (*) işaretiyle belirtilir. Veya minik puntolarla "doldurulması zorunludur", "sitede gösterilmeyecektir" gibi bir ifade yer alır yanlarında.
Bir de cinlik yapmış blogun sahibi arkadaşlar. Şimdi sadece "Bakın yeni tasarım yaptık, şunu bunu değiştirdik. Nasıl buldunuz?" diyen bir yazı yazsalar, biliyorlar ki bir sürü yorum gelecek. E iyisi olacak tabi bunların, mutlu da olacaklar ama sırf eleştirmiş olmak için eleştiren de çıkıcak. Can sıkıcak. O yüzden ne yapmışlar? Yeni tasarımı kutlamak için bir çekiliş.
"Bir konunun konuşulmasını istemiyorsan, insanlara konuşacakları başka bir konu ver." Türkiye'de politikacıların her zaman çok iyi şekilde kullandıkları bir taktiği, bu arkadaşlarda güzel uygulamışlar.
Ha bu arada çekiş sonuçlarında olsa sorunun cevabını de verselermiş iyi olurmuş...
31.03.2009
Son Bir Kaç Saat - 2
-Hem gerçekten çok işe yarayan hem de kullanması gerçekten çok zevkli bir araç MM (Mind Manager). Bu da online versiyonu.
-Çizgili, kareli, ekoseli, puanlı, desenli, yazılı, baskılı bir kıyafet giyindiğimi düşünemiyorum. Hele ki t-shirt. Evet ben giyinemiyorum ama böyle güzel işleri seviyorum gene de.
-Ah benim güzel annecim, boyalarına kıyıp verseydi bana, ben yapacaktım bundan. Şimdi birisi benden önce yapmış oldu :( Ama güzel olmuş ne diyim? Tam kafamda canlandırdığım gibi. Bütün set gayet güzel zaten.
-Niçin 122 bilmiyorum. Tek bildiğim günün hangi saati olursa olsun iştah kabartıcı olduğu. İlk fotoğraf hariç (ne o öyle domates pörsümüş, maydamoz sönmüş, yemeğin suyu da soğuyup böyle jelatin gibi donmuş yağı.... yok o yemek olmamış).
23.03.2009
22.03.2009
Son Bir Kaç Saatin Hemen Sonrasında
Tarkan'ın blogunda, hoş (ve fakat boş) bir kısa film seyrettim ve uzun zamandır dinlemediğim bir şarkıyı aslında nasılda sevdiğimi tekrar farkettim.
Son Bir Kaç Saat
Seçim için gerekli olan T.C. Kimlik Numatası ile ilgili olarak yarın Yenimahalle Kaymakamlığına gitmem gerekiyor. Ama yerini bilmiyorum. İnternet sitesinde bir Google haritası vardır herhalde dedim ama onlar da Google bilmiyor galiba.
20.03.2009
19.03.2009
Gözüne de Soksan, Güneşi Göremeyenler Var
İleri geri konuşan çok, aman da sözlükte yazar oldum, illa yazmalıyım diyen de çok. Yahu kardeşim bir bak senden önce kim ne yazmış? Ha yazılanlardan farklı bir söyleyeceğin varsa buyur söyle, söylenenleri destekliyorsan tamam desteklediğini de söyle ama o yoksa, öbürü de yoksa zaten daha önce söylenmiş lafı niye bir daha söylersin. Ha daha güzel söylersin bir de senden okurum. E ama o da yok. Laf olsun torba dolsun bir sürü laf edilmiş kısacası.
Onca laf eden arasında bir tanesi Mariadebonne, blogunu da takip ettiğim bir arkadaş. Yukarıda anlattığım türden yazarlara pek güzel bir cevap vermiş. Film hakkında da başka söz söylemeye gerek yok.
18.03.2009
Muhteşem Kadınlar
Üniversite zamanlarıydı, ah keşke şarkı söyleyebilseydim.
Nerdendi bilmiyorum, böyle bir şarkı söyleme isteği gelmişti bana. Hala da bir yere gitmiş değildir bu istek ya neyse. Özellikle de zenci kadınları hep çok kıskanmışımdır, şarkı söyleyebildikleri hem de çok güzel söyleyebildikleri için.
Ama bir de ikişerden bu dört kadın var ki, onlar beyaz hatta bembeyaz olmalarına rağmen özellikle de bu şarkıları söyleyişleriyle en çok gıpta ettiklerim arasındalar.
Benden hayatta bu kadar ince ses çıkmıyordu. Asla onlar gibi şarkı söyleyemeyecektim. Bunu anlayınca da sadece onlar gibi makyaj yaparak kendi kendimi avutmak kalmıştı geriye. Dolayısıyla da bütün üniversite yıllarımı rakun gibi dolaşarak geçirdim.
Cin Ali
"Cin Ali bile çizemem" der, resme yeteneği olmayan. Bu adamsa sadece Cin Ali'nin köpeği, uzay mekiği ve robotuyla olan maceralarından kendisine sektör yaratmış. Siz ona sadece bir başlık gönderiyorsunuz, o da sizin için bunun çizimini yapıyor.
Çok basit, sade ve komik...
"Are you going to finish that"
15.03.2009
Son 1 Saat
Anladım ki şu an internette en trendy hareket vintage fotoğraf kolleksiyonu yapmak. Bir grup insan, vintage diyebilecekleri ne bulurlarsa sitelerine koyuyorlar. Dergi, kitap kapakları, pinuplar, yetişkin yayınlarından parçalar (şimdi asıl adlarını anıp, başımıza iş açmanın alemi yok), film afişleri, moda dergilerinden sayfalar vs vs. Çoğu da zaten birbirinden göre göre hep aynı şeyleri koymuş. Gerçekten aşağıdaki gibi ve hatta ondan çok daha ilginç şeyler görülebilir, ama bağlantı vermesem kimse de bir şey kaybetmez.
Sonra gide gide deli işi bir işin içine düşmüş bir takım adamların kurduğu bir işin sitesine ulaştım.
Ne zamanki Laure isimli kızcağızın bloguna ulaştım, işte orada gördüğüm fotoğraf aklımı başımdan aldı. O da başka bir yerde görmüş. Deniz dendi mi zaten benim için akan sular durur, bir de bu renkler işin içine girdi mi... İşte orda aklım durdu.
Laura'nın portfolyosunu yayınladığı siteye gittiğimde, bir anda yepyeni bir dünyanın kapıları açıldı karşımda (daha bayat bir anlatım kullanamazdım galiba). Nasıl bunca zaman hiç denk gelmemişim Issuu.com'a şaşırdım. Oysa internette okuduğum dergilerden bazıları bu sistemi kullanıyor. Az sonra iyice karıştırıcam. Belki orada bulduğum ilginç şeylerle igili bir yazı daha yazmam gerekir.
Ancak Issuu'yu karıştırmaya başlamadan not etmem gereken bir konu daha var: Colr. Yeni oyuncağım da diyebilirim. Saatlerimi geçirebileceğim güzellikte.
Aslında bir kaç şey daha var yazacağım ama daha fazla dayanamayacağım ben Issuu'ya gidiyorum.
14.03.2009
Bu Nasıl Bir Hava?
Bu fotoğrafı This Isn't Happiness'de gördüm. Gördüğüm ilk Marlene Dietrich fotoğrafı değil tabi, ama ağzımı açık bırakan ilk fotoğraf bu.
Pek çok insanın onu çok karizmatik bulmasını hep biraz fazla abartılmış bir tepki olarak görürdüm. Ama şimdi kadının hakkını teslim etmem gerekiyor. Çünkü sanki bu fotoğrafta, diğer fotoğraflarında görünen o edalı kadın havalarına bürünmeye çalışmamış, poz vermemiş. Sadece pikabın başında otururken arkadaşı ona seslenmiş ve kafasını kaldırdığı anda da bu fotoğraf çıkmış ortaya. Ama işte şimdi gerçekten edalı bir kadın oluşu.
Bakmaya doyamıyorum...
13.03.2009
Dayanamıyorum, Duramıyorum
Bu parçanın dans versiyonu devamlı televizyonda, bu versiyonda devamlı radyoda. Duymaya dayanamıyorum ama duyduğum anda da sonuna kadar dinleme ihtiyacı duyuyorum.
Bu ikilemin içinde delireceğim.
12.03.2009
Çiçek Daha Çok Çiçek
Bu kadar lükse, gösterişe ne lüzum var anlamıyorum ama adamın yaptığı düzenlemeler de gerçekten akıl alır gibi değil. Hepsi çok şık, nefes kesici. Yarattığı mekanlar sanki masallardan çıkma.
Şunun güzelliğine baksanıza...
11.03.2009
Sina
Ben aslında bu foto muhabirliği fotoğraflarınından da fotoğraf olarak pek haz etmem. Ama bu yer gök mavi, beni büyüledi. Fotoğrafçı Matt Moyer'in diğer işleri de akıllara durgunluk vermese de fena değil.
Ah bir yaz gelse, ah bir denize girsek, aaaaaaah ah.
10.03.2009
9.03.2009
Nuh'un Gemisi
Bu o gemiden bir detay...
Bu da Serkan Bayer'in elinden çıkma Nuh'un Gemisi...
Bu da gemi denince benim aklıma gelen... (nefret ettim kendimden)
Ama en azından Hurşit Yenigün versiyonu değil...
7.03.2009
Esen Demirci
Sonra bugün, takip ettiğim bloglardan birinin neleri takip ettiğine bir göz atarken ansızın karşıma çıkıverdi. Nasıl sevindiğimi anlatamam. Uzun uzun seyrettim, gözlerimi alamadım. Yaptığı işler bir bakışta güzel, baktıkça farkedilen mini minnacık detaylarıyla daha güzel.
5.03.2009
Dökül Cebindekileri
Eminim bu fikirden yola çıkılarak çok güzel şeyler yapılabilir, site çok daha büyüyüp bambaşka boyutlara getirilebilir. Ne biliyim bir sosyal ağa dönüşebilir. Gençlerin AIDS konusunda bilinçlendirilmesi için çalışan bir organizasyon için harika bir araç olabilir. Kim bilir daha neler neler. İnternet ve pazarlama denince akla gelen arkadaşlara sormak gerekecek.
Göndericilerin, oluşturdukları imajlar için kafa yordukları belli. E sonuçlarıda hoş olmuş tabiatıyla. İnsanda tekrar tekrar bakma ihtiyacı doğuran imajlar var, her seferinde ilk defa görüyormuş hissi yaratanlar ve küçücük bir ayrıntının 3. bakışta farkedilip insanın yüzünü güldüren çalışmalar da. Kısacası güzel işler.
Bu ikisi çok komik insanlara benziyorlar.
Bu da tam bir bira sever....
1.03.2009
Sam Hayles
Ve aslına bakılırsa özellikle grafik işlerinde kullandığı tarz, benim öyle çok da bayıldığım bir tarz değil.
Eminim bu kolaj ve brush karışımı işler ciddi yetenek gerektiriyordur. Yaratıcılığı bir tarafa bıraksam bile, en azında renk ve denge ayarı tutturmak o kadar da kolay olmasa gerek.
Ancak bu tarz işler bende herzaman biraz kolaya kaçılmış izlenimi uyandırıyor. Sanki biraz photoshop kullanabilen herkes yapabilirmiş gibi. (Birazdan çok photoshop kullanabildiğim halde ben böyle şeyler yapamıyorum ama olsun, uyandırdığı his öyle.)
Bütün bunlara rağmen Sam'in işlerinden bir tanesi varki, beni çok etkiledi.
Nesinden niye etkilendiğimi gene bilmiyorum. Sadece gördüğüm an tutuldum kaldım. Sonra bu çalışmaya baktıkça aslında bana bir şey anımsattığını farkettim. Ama ne olduğunu bir türlü çıkaramadım. Hani bir şarkının dilinin ucunda olması ama bir türlü söyleyememen gibi.
Böyle durumlarda konuya fazla takılmamak, şöyle bir gidip, dolaşmak lazım. O beklediğin neyse beyninin derinliklerinden çıkıp gelecektir zaten. Ben de öyle yaptım, gittim dolaştım biraz ve o geldi...
Fotoğraftaki Pehlivan: Molla İzzet
27.02.2009
Renkler Ah Bu Renkler
Behance.net yaratıcı güzel tasarımların olduğu bir topluluk sitesi. Daha öncede adı geçmişti zaten bu blogda.
26.02.2009
Sarmaş Dolaş Oluyoruz Daldan Dala Atlıyoruz
Bir gün gene Radyo Odtü dinlerken bir şarkı başladı. Ve benim kalbim yerinden oynadı. Uzun zamandır yeni bir şarkı dinlediğimde bu kadar heyecanlanmamıştım. Parçaya bayıldım, ama anonsu kaçırmıştım. Kim söylüyor, şarkının adı ne? Al sana iki cevapsız soru. Ancak Radyo Odtü'nün bir güzelliği, internet sitelerinde son 24 saatte hangi şarkıları çaldıklarının listesinin bulunması. O beni deli eden, içimi çoşturan şarkı Keane'den Spiralling'miş.
Keane, nerden baksan 9-10 senelik geçmişi olan bir grup. Önceden de bilenler biliyormuş, bense kendilerini bu yaz farkettim. Radyo Odtü sayesinde tabi. Aslında sonradan hatırladım ki, Last Fm, Keane farketmem için beni baya bir zorlamıştı. Devamlı reklamlar, albüm çıkmadan ilk siz dinleyin uyarıları... Yani Last Fm'in heryerinden Keane fırlıyordu, ama ben hiç oralı olmamıştım.
Galiba artık reklam kirliliği internet içinde geçerli. Körleşmişim. Hatta site içeriğiyle uygun olan reklamlara karşı bile duyarsızlık gelişmiş. Reklamz'ın (Linkz), yayıncı sitelerde uyguladığı, yer yer site içeriğiyle alakasız dahi olsa seçilen kelimeleri altı çizili ve kırmızı vermesi bile daha etkili tıklamamı sağlamakta. Pek çok yerde karşıma çıkan bannerları ise görmüyorum, görsem de Last Fm'de olduğu gibi ilgilenmeyebiliyorum.
İnternet reklamcılığı konusunu burada keseyim ve beni heyecanlandıran şarkılara geri döneyim ben. Muhteşem Brian Eno ve David Byrne'ın ortak çalışması muhteşem Strange Overtones söz konusu olan.
Bu şarkıyı dinlerkende böyle içimde birşeylerin yükseldiğini hissediyorum. Kıpır kıpır oluyorum, yerimde duramıyorum. Ne güzel dünyada böyle güzel müzik yapan insanların olması. Ve ne kadar şanslıyız ki bu müziklere ulaşmak gayet kolay. Daha çok insan daha çok iyi müzik yapsın lütfen.
Evet bu durumda da arada bir sürü şeyi kaçırıyoruz ama bizi birbirimizden farklı kılanda arada yakaladıklarımız arasındaki fark oluyor. Bu farklar, paylaşımlarımızı zenginleştiriyor. Böylecede dünya daha renkli, daha güzel bir yer oluyor. Daha ne isteriz ki?
25.02.2009
Gene Moda
Ancak bu aralar konumuz moda. Nasıl oldu anlamadım ama birden moda ile ilgili sitelerin içinde buldum kendimi. Bir süre aklımı başımdan alan Lookbook'du. Burda insanlar kendi fotoğraflarını koyuyorlar, ne giyindim, nasıl giyindim filan.
Çok renkli çok güzel bir site. Bir sürü fotograf, bir sürü kıyafet, renkler, kullanıcı profilleri... kıyafeti beğenmesen bile fotoğraf harika, fotoğraf kötüyse, renkler güzel, bazen sadece model güzel veya sadece çantası ama genelde ayakkabısı. İçinden çıkılır gibi değil.
Profiller bazen biraz sinir bozucu olabiliyor ama. Kullanıcıların çoğu çok genç. 9 yaşında bir tip var mesela, kıyafet tasarımcısı olarak tanıtmış kendisini. Daha etiniz ne budunuz ne de stil sahibi oldunuz siz diyesi geliyor insanın. Bir kere o kadar parayı nerden buldunuz o kıyafetleri alacak. Aslında para konusunu açıklığa kavuşturacak bir nokta var. Bu çocuklar hiç bir şey yemiyor içmiyor, herşeyini kıyafete yatırıyor anlaşılan. Çünkü büyük çoğunlığu ölümcül derecede zayıf. Yer yer mide bulandırıcı ölçüde zayıf. Bir de bir kısmına bir dur demek gerek. Biz o paça boyları uzayıp, kazaklar pantalonların dışına çıkana kadar neler görmek zorunda kaldık.
Lookbook'da dolaşırken doğal olarak, kullanıcıların bloglarına da sarkmaya başlıyor insan, ordan oraya, ordan onun takip ettiği bloglar, üye olduğu siteler filan derken iyice içinden çıkılmaz hale geliyor.
Sonra gene bir blogda bir bağlantı görülüyor, ve asıl çıkmaza o zaman giriliyor işte. Çünkü vardığımız nokta ShopStyle.
ShopStyle, gene bize farklı farklı renk renk kullanıcı profilleri ve "look"lar sunuyor. Ama Lookbook'dan en büyük farkı; kıyafetleri kombinlemek için sahibi olmamız gerekmemesi. Kıyafetler ve her türlü aksesuar, ayakkabı, çanta ve hatta makyaj malzemesi orada duruyor. Kullanıcının yapması gereken, kendi profili altında onları bir araya getirmek. Ha bir de aruzladıklarım listesi (aslında sadece wish ama söz konusu kıyafet olunca arzu daha uygun sanki) oluşturulabiliyor ve satın alma imkanı da var. İndirimlerin haber veriliyor olması da cabası.
Ben ki alışverişden nefret eden bir insanım, benim bile bu sitelerin içinde başım dönüyorsa, meraklısı ne hale geliyordur tahmin bile etmek istemiyorum. Allah hepsinin yardımcısı olsun.
Hamiş: Aşağı yukarı modayla ilgili bir yazı yazıp bir tane bile görsel koymamış olmak da pek hoş olmuş cidden ancak verdiğim linklerde o kadar çok görel var ki, benim ki sadece kalabalık yapmak olacaktı.
23.02.2009
22.02.2009
14.02.2009
Klimt ve Diğerleri
Sevdiğim Klimtler dışında bir de Behance'de tesadüfen bulduğum Klimt uyarlamaları var.
Bu işten anlayanlar, aslında çok da başarılı çalışmalar olmadıklarını söylüyor, bazı teknik sorunlar varmış. Benim içinse ifadeler, renkler, ince ince detaylar bu çalışmaları yeterince büyüleyici yapıyor.