10.02.2009

Metehan Özcan

Ne diyebilirim ki? Bu adamın fotoğraflarını görür görmez tutuldum kaldım.
Aşağıdaki fotoğrafı Ulus İşhanı'nın avlusunun girişinde çekmiş. Renkleri, şekilleri, ışığı falan geçtim, bunların hepsi harika zaten. Ama ben çocukluğumda oraya kim bilir kaç defa gitmişimdir. İnsan bir kere olsun kaldırıp kafasını bakmaz mı? Bakmamışım işte. Bir fotoğrafçı olmayışımın nedenlerinden birisi de budur galiba.

Ben Metehan Özcan'ın adını takip ettiğim bir blog da tesadüfen buldum. Sonra Flickr'de baktım diğer fotoğraflarına. Bu merdüvenler de Ulus İşhanının içinden. Peki nedir bu merdüvenlerdeki terkedilmişlik hissi böyle?

Sanki dünyada hayat durmuş, her şey bitmiş. Bir tek bu merdüvenler kalmış.

Sanki terkedilmiş o kadın, merdüvenin görmediğimiz kısmında oturmuş ve ağlıyor. Biraz kulak kesilsem sesini bile duyabilirim hatta.

En çok vurulduğum, heyecandan nefes alamadığım fotoğrafı en sona sakladım. Sanıyorum burası da Ulus İşhanının için.


Merdüvenlerde ne kadar terkedilmişlik varsa, burda da acayip bir çaresizlik var. Elimi kolumu bağlıyor.

Sanki açık bir mezarın kapısı tam karşımdaki. Devamı varmış gibi bir dönüş yapıp orada sonlanan bir kolidor. O florasanın hastalıklı çiğ beyazı.

Sanki ne var ne yoksa orda tıkanıp kalır. Ne dönüş var, ne kurtuluş. Bir kere düştün mü asla çıkamayacağın beyaz bir kuyunun çaresizliği.

Acaba bu, sadece benim şu anki ruh halimle mi ilgili, seneler veya belki bir iki hafta sonra bu fotoğraflara dönüp baktığımda güler miyim kendime? Terkedilmişlikmiş, çaresizlikmiş...her şeyden bir hislenesim vardır belki de bu aralar sadece.

O zaman gelsin görürüz artık.

Şimdi Metehan'ın diğer fotoğraflarına dalalım biraz.